Bilinç / Bilinçaltı / Bilinçdışı
Bilinci arada seçici geçirgen bir zarın olduğu iki tabakalı bir yapı olarak tasavvur edebiliriz. Aslında her iki tabaka da bilinç tabakasıdır ancak tanımlama kolaylığı nedeniyle birine bilinç, diğerine bilinçaltı demekteyiz.
Dıştaki tabaka, günlük kararlarımızı vermemize yardım eden ve GERÇEKLİK PRENSİBİ’ne göre çalışan bilinç alanıdır. Akıllı, mantıklı, hesap yapan, gerçekleri ve olumsuzlukları ön planda tutan bir alandır.
Alttaki tabaka ise HAZ PRENSİBİ’ne göre çalışan, dış etkenlerden bağımsız olarak sıkıntı veren durumlardan uzak kalmaya, haz almaya ve hayatı devam ettirmeye çalışan bilinç tabakasıdır. Duygularımızın, hayallerimizin, hatıralarımızın yer aldığı bu alana bilinçdışı da dediğimiz, iç organlarımızın çalışmasını sağlayan otonom sinir sistemi faaliyetlerini de dahil edebiliriz. Duygu, Hayal ve Hatıraların iç organların çalışması üzerindeki etkinliği uzun zamandır bilinmektedir. Hislerin, içgüdülerin rol aldığı bu alan çok güçlü olmasına rağmen maalesef çok da zeki değildir. Alıştığı davranışları devam ettirmekte inatçı, niye devam ettirdiğinin nedenleri ise 4 yaşındaki bir çocuğun nedenleri gibidir.
Bilinçli alan tamamın %5’i kadardır. Einstein’ın bile ancak %6’sını bilinçli olarak kullanabildiği söylenmektedir. Kabiliyetleri çok sınırlı olduğundan sadece bilinçli alanın kontrolünde hem yürüyüp hem sakız çiğnemek bile çok zordur. Bununla beraber yakın hafızamızı barındırması, mantık yürütebilmesi, analiz edebilmesi, yeni bir alışkanlık yaratılması, farkındalık ve karar verebilme özellikleri ile yönetimdeki alandır.
Bilinçaltı alanı ise %95’lik cüssesi, sınırsız kapasitesi, barındırdığı uzak hafıza, yargılamadan, analiz etmeden aynı anda birçok şeyi işleyebilmesi yanında mecaz ve mizahtan anlamayan, değişiklikten hoşlanmayıp hep alıştığı yoldan gitmek isteyen, genellikle de yardım etmeye çalışırken bildiği en iyi yolu kullansa da yanlış şeyler yaptıran, biraz tembel, oldukça masum ve kırılgan bir çocuk gibidir.
Bilinç ve bilinçaltının çalışma şekli bir denizaltıya benzetilebilir. Bilinç, denizaltının kaptanı gibidir. Periskoptan çevreyi ve tehlikeleri, gidilmesi gereken yönü görür ve kararları alır. Mürettebat denizaltıyı hareket ettiren esas güçtür ama karar alamaz. Sadece emirlere tepki verir. Ama öncelikle kararların mürettebata yani bilinçaltına ulaşması gerekir. Bilinçaltı değişikliklere dirençlidir, bildiği, alıştığı yoldan gitmeyi sever. Kaptanın yeni emirleri mürettebat için yaptığının dışında birşeyler yapması, rahatının bozulması anlamına gelmektedir. Bazen alınan kararların yeterince güçlü olmaması, bazen mürettebata ulaşmaması, bazen kabul edilmemesi, bazen de bir süre kabul edilse bile ilk fırsatta alıştığı yola geri dönme isteği, alınan kararların uygulanamamasına neden olur.
Zaman zaman hepimiz yeni başlangıçlar yapmak isteriz. Yeni yılda şöyle spor yapacağım, şöyle çalışacağım veya sigarayı bırakacağım, kilo vereceğim gibi kararlar alır, programlar yaparız. Bir süre bu programlara uyarız da. Ama bir süre daha geçince programı uygulamadığımızı, unutmuş olduğumuzu farkederiz. Pazartesi başlanan haftalık diyetler Çarşamba günü bırakılır. Şu tarihte sigarayı bırakacağım diye karar alanlar büyük ihtimalle o tarih yaklaştıkça sigarayı arttırır ve alınan karara direnç geliştirir. Bilinçaltı bu kararı desteklemediğini göstermektedir. Bilinçaltı için alınan kararın doğru veya yanlış, faydalı veya zararlı olması önemli değildir. Sadece hoşuna gidip gitmediğine bakar. Arzular bilinçaltına ait duygulardır. Örneğin sigara paketlerinin üzerindeki uyarılar, bilinç alanında değerlendirildiğinde ciddi zararları anlatır, ancak bunların çoğu bilinçaltına ulaşmaz veya etkili olmaz. Bilinçaltı ’haz prensibi’ ile çalıştığı ve sigaradan keyif aldığı için o uyarılardan etkilenmez.
Sonuç olarak, hayatı nasıl yaşadığımızı belirleyen 3 esas oyuncu BİLİNÇ, BİLİNÇALTI ve BEDENdir. Sürekli iletişim halinde olan bu üçlü bazı kurallar çerçevesinde etkileşim gösterir. Farkedilen kurallardan birincisi ’Noizet Kanunu – BÜTÜN FİKİRLER, BİR FİİL HALİNE GELMEK MEYİLİNİ GÖSTERİRLER’ şeklindedir. Özetle, bir kararın hayata geçmesi için öncelikle bilinç alanında bir fikir olarak ortaya çıkması gerekir. Bu fikir bilinçaltı tarafından da kabul edildiği takdirde beden fikri gerçekleştirmeye çalışır. Zorlama, mecburiyet, fikrin içinde saklanan gizli olumsuz fikirler dirençleri doğurur. ’PARADOKS KURALI’ devreye girer ve ’erken uyumam lazım’ dediğinizde uyuyamaz, ’kötü şey düşünme’ denildiğinde öncelikle ’kötü şeyi’ düşünürsünüz. Burada ortaya çıkan bir bilinçaltı özelliği günlük hayatta çok öneml rol oynar.
Bilinçaltı ’LİTERAL’dir Yani kelime neyse onu anlar, olumsuzluk anlamını, mecazı, mizahı, kelimelerin takılarını değerlendiremez. Düşünme denilen şeyi öncelikle düşünür. Bilinç evin salonunda ’en kısa yol’ diye sehpaların etrafından dolaşırken biinçaltı üstlerine basıp geçer. ’Yapma’ denileni öncelikle ’Yap’ olarak değerlendirir ve bedeni o yöne sevkeder.Günümüzde düşüncenin doğru yönlendirilmesini anlatan kitapların hemen tamamı bunu anlatmaya çalışır. Yüzyıllardır bilinen şeylerin değişik şekillerde ifade edilmesi yine de insanlar üzerinde yeterince etkili olamamaktadır. Çünkü neyin nasıl olduğunun bilinmesi, farkında olunması değişiklik ve gelişim için yeterli olamamaktadır. Eksik kalan şey bilincin farkettiğinin hayata aktarılması, yani bedenin harekete geçmesidir. Fiziksel veya zihinsel manada bedenin hareketini sağlamak değişim, gelişim ve tedavinin esas gereğidir.